30 Nisan 2006

The Architecture of Happiness | Alain de Botton



Binalar bizimle konuşabilir mi? Bir şekilde bizimle(ruhumuzla/aklımızla) iletişime geçebilirler mi? Cevap evet ise, ve onların dilini anlayabiliyorsak, nasıl oluyor da etrafımız berbat binalarla çevrili olabiliyor? Bu kadar zaman sonunda yeni(yapılacak) bir binanın hem güzel hem de kullanışlı olacağından emin olamıyor olmamız hayret verici değil mi? *


Şahsen tanışsaydık sık sık bir araya gelip soğuk biralarımızı yudumlarken keyifli sohbetler yapacağımızdan emin olduğum için gıyabında kendisinden çok yakın arkadaşım olarak bahsettiğim, Statü Endişesi ve Felsefenin Tesellisi gibi ilginç kitapların yazarı Alain de Botton, web sitesi aracılığı ile bir süredir üzerinde çalıştığından bizi haberdar ettiği yeni kitabı "The Architecture of Happiness"ı sonunda bitirdi ve kitabın İngilizce baskısı 20 Nisan'da piyasaya sürüldü.

Türkiye'de ne zaman ve hangi isimle çıkacak bilmiyorum ama "The Architecture of Happiness" ın adından da anlaşılacağı gibi Alain bu sefer de mimari/mekan -ve doğal olarak çevre- ve mutluluk arasındaki ilişki üzerine kafa yoruyor ve yormamız için de bizi teşvik ediyor. Nereden çıktı demeyin, eğer siz de benim gibi hergün geçtiğiniz yollardaki binalara, binaların yerleşimlerine, pencelerine, kaldırım taşlarına, merdivenlerin trabzanlarına, koridorlara ve binaların içinden dışarıdaki hayatın/şehrin nasıl göründüğüne bakıp -evet hergün ve hergün bakıp- her baktığınızda da "Aslında şöyle olsa daha güzel olurdu" diyorsanız ve kafanızda yarattığınız bu yeni mimariyle/peyzajla birkaç saniye de olsa mutlu oluyorsanız bu kitabı okurken kafanızdaki pek çok soruya yanıt alacağınıza, yanıt bulduğunuz pek çok soruya karşılık da yeni sorular sormaya başlayacağınıza şimdiden eminim.

Aslında değişik ölçeklerde (şehir, bina ve eşya) "tasarım"a herkesin bilinçli ya da bilinçsiz olarak kafa yorduğuna ve "tasarım"dan etkildendiğine eminim. Son yıllarda birlikte vakit geçirdiğim dostlarım da farkındadır, sürekli "Bu şehir(ler) neden güzel değil, neden güzel binalar yapıl(a)mıyor?" ya da "Neden bu şehir(ler) gitgide çirkinleş(tiril)iyor?" sorularını sıkça sordum, binalar ve şehir(ler) hakkında bolca hayaller kurdum. Geçen sene başlarında Mimarlık Dergisi'nin 311 numaralı sayısında yayınlanan "Dosya: Soruşturma 2003, Mimarlık Geçmişini Değerlendiriyor, Yapılar Sıralaması" başlıklı yazıyı okuduktan sonra ise farklı geçmişlerden ve değişik meslek gruplarından dostlara yaşadığımız şehirdeki binalar/projeler özelinde sorular sormaya başladım; Beğeniyolar mıydı, acaba o binanın diğer binalar ve şehirle ilişkisi üzerine kafa yormuşlar mıydı, ya da en azından hiç o binanın farkına varmışlar mıydı, acaba yaşadıkları şehrin dokusu hayat kalitelerini ve daha da önemlisi yaratıcılıklarını nasıl etkiliyordu..? Tahmin edileceği gibi birbirinden çok farklı cevaplar aldım ve bu cevaplar sonucunda Mimarlık dergisindeki yazıya da -haddim olmayarak- atıfta bulunarak "Daha Güzel Bir Şehirdeki Ben" başlıklı bir yarı-kurgu yazı yazmaya niyetlendim ama Aralık ayından sonra yazmaya ara verince bu yazıya da başlayamadım doğal olarak... Belki de hayatımdaki bu kesinti hayırlı oldu, geçen zaman içerisinde gıyabında yakın dostum Alain yazımda önemli bir kaynak olacak kitabını bitirmiş oldu.

Sonuçta, web sitesinde yer alan kitaptan alıntı ve The Sunday Times ile The Times gazetelerinde Nisan ayı içerisinde yayınlanan incelemeler doğrultusunda mekan/mimari ve insan(psikolojisi) üzerine okunabilecek ilginç kitaplardan birisi "The Architecture of Happiness"... Eğer hala ikna olmadıysanız kitabı okuduktan sonra yazacağım daha detaylı yazıyı bekleyin derim.

Bu arada biliyorsunuz Alain sadece kitap yazmakla kalmıyor, kitaplarına konu olan mevzular hakkında belgeseller de çekiyor. Web sitesinde "The Architecture of Happiness" belgeselinden üç kısa alıntı da yer alıyor, özellikle "Flying over London with Norman Foster" ve "Islamic Architecture" başlıklı klipler yukarıda anlattıklarımı ilginç bulanları sadece kitap hakkında değil belgesel hakkında da meraklandıracaktır.


* Review, Hugh Pearman, The Sunday Times, 23 Nisan 2006


Linkler :

25 Nisan 2006

Ogo'dan Yeni Blog ve Prag Fotoğrafları


Ogo, bloglar zincirine bir halka daha ekledi, daha doğrusu Ogo's Attic adlı blogundaki maceralarına artık http://ogomogo.com/blog/ adresinde devam ediyor ve ilk yazılarından birini Greta ile geçen günlerde yaptıkları Prag gezisine ayırdı. Prague Photos and Images başlıklı yazıda harika bir kompozisyon içerisinde Ogo'nun gözünden Prag var. Tabi ki bu kadarla kalmıyor, Greta'nın Prag fotoğraflarını ise El Rincon De Greta adlı blogunda Ceska Republika başlıklı yazısında görebilirsiniz.


Prag'a benim gibi çeşitli sebeplerle -şimdilik- sadece hayal edip de bir türlü gidemediyseniz sakın kaçırmayın derim...


Ads by AdGenta.com


23 Nisan 2006

Yeniden...

Yazacak bir sürü şey birikti, kimileri not alındı kimileri unutuldu...

Yeniden başlıyorum, kaldığım yerden...

Yolum açık olsun.

21 Nisan 2006

Emek

İnsan karşılığını alamayacağını bile bile niye emek sarf eder ki, anlaşılan sadece emek harcamaya ihtiyacım varmış. Karşılığını alamadıkça daha çok daha çok daha çok emek verdim ve şimdi fark ediyorum ki tüm "keşke"lerimi öldürmek adına, yeterince emek harcamadığım için sonradan pişman olduğum tüm zamanlar adına ısrarla uğraşmışım son ana kadar. Artık nefessiz kalıp kendini dışarı atmak istediğim, kendi kendime yeter artık kapıdan çıkıp gitmem lazım dediğim halde vucüdumda bir gram ter kalmayana kadar kaldığım bir sauna odası gibiydi ya da belki de cazip bir cehennemdi.

Ama -sonuçta- dışardayım artık, hakeden herşeyden/herkesden daha çok emek verdim/terledim ve şimdi sıra bu kadar emeğe karşılık verecek birşeyi/birisini bulmakta... Çünkü emek vermek çok güzel.