28 Nisan 2005

Baba Zula ve "Tam Ortası"nda olmak...

Geçen Cumartesi gecesinden beri kıvranıyorum yazmak için ama bir türlü bilgisayarın başına oturmak mümkün olmadı ama geçen bir hafta içerisinde gittiğim Baba Zula konserinden karşıma çıkan herkese bahsettim sanırım...

Açıkçası şans eseri dinlediğim bir kaç şarkısı dışında Baba Zula hakkında pek bir şey bilmiyordum ama konser performanslarını izleyince şok olduğumu söylemeden geçemeyeceğim.

Neyse, uzatmadan o geceden biraz bahsetmek istiyorum; Keyifli dostlarla gittiğimiz konserde önce Kör Talih adlı grup sahneye çıktı ve tabiri caizse bizi Baba Zula'ya hazırladı şarkılarıyla... Hazırladı diyorum çünkü kendi tabirleriyle "Fatih'in Çarşamba semtinden çıkan" bu grup Ney'le zenginleştirilmiş, klasik rock grubu enstrümanlarıyla kendi şarkılarını -bence- çok iyi performansla sergilediler.

Ardından sahnedeki enstrümanlar bir anda değişti, bateri ortadan kayboldu darbuka ortaya çıktı ve grup üyelerinin ardından sahneye boynunda elektro sazıyla Murat Ertel atladı... Atladı diyorum çünkü bir anda elektro saz ve diğer enstrümanların sesiyle Murat Ertel'in aynı anda sahnenin her köşesinde seyircilerin gözlerinin içine bakarak szını -ve daha sonra gitarını da- çalması şarkıların güzelliğine -ve ilginçliğine- güzellik kattı... Yine Murat Ertel'in gruba eşlik eden dansözle yaptığı enteresan danslardan bahsetmek lazım ama hangi sözlerle aktarabileceğimi bilmiyorum, aşağıdaki resim bu danstan bir kare ama dansözün sadece yeşil tavus kuşu kanatlı köstümü hayal meyal seçilebiliyor arkadan...



Bu arada Murat Ertel, Türk Grafik Tasarımı'nın en önemli isimlerinden Mengü Ertel'in oğluymuş... Mengü Ertel, atölyelerinden yetiştirdiği tasarımcılar ve grafik tasarıma getirdiği farklı yaklaşımlarla tanınıyordu.



Kör Talih'in ardından Baba Zula'nın sahneye çıkması için hazırlıklar sürerken çalan oryantal şarkı sırasında iki dakika önce çalan yabancı parçalarla dans eden kırmızı kıyafetli kız birdenbire sahneye fırlayıp değme oryantallere taş çıkarırcasına dans etmeye başladı.

Şimdi, kimseye garip gelmeyecek bu olay bana bir süredir kafa yorduğum "Neredeyim(z)?" sorusunu aklıma getirdi ve batılı melodilere göre dans ederken müziğin değişmesiyle bir anda kıvrak oryantal melodilere göre şekillenen kırmızılı kızı seyrederken şunu düşündüm; "Tam ortasındayız..."

Bu tam ortasında olmakla ilgili olarak Baba Zula'nın albümlerini daha dikkatli dinledikten sonra bir yazı daha yazmayı düşünüyorum, yine aynı konuya kendi "Tam ortasın"dan bakanlarla ilgili birkaç kitap da okudum bu arada, onlardan da teker teker bahsedip sonunda kendi "Tam orta"mın ne olduğuna ulaşabileceğim sanırım...

Başucu Albümlerimden Seçmeler:
- Led Zeppelin / Led Zeppelin III / Out of The Tiles
- Led Zeppelin / Led Zeppelin III / Since I've Been Loving You

19 Nisan 2005

Studium ve punctum ve ...

Camera Lucida'yı okuduğumdan beri karşıma çıkan fotoğraflara bir de Barthes'ın gözüyle bakarken buluyorum kendimi ve bu akşam üstü kitaba tekrar göz atarken yıllar önce çektiğim birkaç fotoğraf geldi aklıma...

Her iki fotoğrafın da arkasına 1994'ün Mayıs ayında çekildiğine dair not düşmüşüm, hatırladığım kadarıyla Odtü'de Bahar Şenliği zamanı idi. Hala çok sevdiğim ve o zamanlar sahip olduğum en kıymetli eşyam olan fotoğraf makinemle, ucuz olduğu için bana hesapsızca deklanşöre basma özgürlüğü veren, ama bir o kadar da kalitesiz olduğu için berbat bir kontrast ve çiziklerle dolu Rus malı siyah-beyaz negatiflerle çektiğim fotoğrafları yine ucuz olduğu için karanlık odada dilediğimce savurganlık yapmama olanak sağlayan ama -yine- bir o kadar da kalitesiz olduğu için kontrast yoksunu baskılar gerçekleştirdiğim Bulgar malı fotoğraf kağıtları ile sürekli çektiğim fotoğrafları basıp keyifli günler geçiriyordum. Keyifli günler diyorum çünkü şimdi hatırlayınca bile o zaman aldığım keyfi hissediyorum...



O günlerde çektiğim neredeyse her fotoğrafın negatifi duruyor ve şans eseri bu ikisinin baskılarını da saklamışım ama az önce bahsettiğim Bulgar malı ucuz fotoğraf kağıtlarının karakteristiklerini taşıyor her ikisi de; Küçük boyutlu, kalın, dokulu ve kontrastı yüksek, büyük boyutlu, ince, dokusuz ve kontrast mı..? O da ne..?

Her iki fotoğrafı da olduğu gibi, hiçbir değeri ile oynamadan tarayıp koydum buraya, vaktim olursa negatiflerinden iyi birer baskı alacağım ve gerçek tonlama değerlerinin anlaşılabilmesi için belki onlarla değiştiririm ileride...

Birinci fotoğraf Bahar Şenliği için -yanlış hatırlamıyorsam- Balkan ülkelerinden birisinden -ki o günlerden bu yana Balkanlar'ın haritası bile aynı kalmadı o yüzden hangi ülke olduğunu da hatırlayamadım şimdi...- okula gelmiş bir folklor ekibinin dans gösterisine ait... Baskı -ister istemez- berbat olduğu için fazla anlaşılmıyor, dans eden kalabalık bir grup içerisindeki bir çift ve gösteriyi izleyen insanlar var etrafta...

Bu fotoğrafı yıllar sonra hatırlamama sebep olan şey ne..? Dans ederken fotoğraf makinemin saniyenin -belki de- beşyüzde birinde inen perdesinin maharetiyle filmin üzerinde donup kalmış çift mi, hızla oğlanın etrafında dönen kızın şapkasının yana doğru savrulurken havada donup kalmış püskülü mü..? Yoksa arkada bu gösteriyi izleyen kalabalıkta yüzlerdeki -evet hatırlıyorum, herkes gülümsüyordu- gülümseme mi..? İzleyicilerin arkasından kafasını uzatan uzun boylu çocuk mu yoksa benimle aynı yıllarda bu okulda okumuş olanların hemen hatırlayacağı ve hemen hemen her gösteride en önde yer alan, o zamanlar kültür işleri müdürü olan ve şimdi adını hatırlayamadığım hanım mı..?

Sanırım hiçbirisi değil çünkü bunlar Barthes'ın kitabında kendi örneklerinden yola çıkarak anlattığı gibi benim için sadece studiumdan ibaret... Üzerinde çok kafa yormuyorum, gerçekten de kendi gözlerimle görebildiğim herşey benim için studiumun bir parçası çünkü fotoğraftaki punctumu farketmem epey bir zaman sonra oldu. Bahar Şenliği bitmiş, fotoğrafları belki bir hafta belki birkaç ay sonra basmıştım, hatırlamıyorum... Bir gün arkadaşlarla oturup sohbet ederken ve yine her zamanki gibi fotoğraflar, çizimler ortalıkta iken kız arkadaşlarımızdan birisi ilk defa gördüğü fotoğrafa bakıp "Aaaa! Bu kız bu oğlana aşık!" dedi... Sanırım bu fotoğraftaki punctum buydu, üzerinden zaman geçmesine rağmen tasvirinden bile anlaşılan bir aşk hikayesi...

...

Diğer fotoğraf ise bence daha karmaşık, grafik denge, Bulgar malı fotoğraf kağıdının harika :) kontrastı ve daha pek çok şey hakkında konuşulabilir ama bunların da hepsi studiumdan başka bir şey değil... Buradaki punctum karedeki en baskın iki grafik öğenin taşıdığı anlamsal zıtlık galiba...


17 Nisan 2005

Understanding Digital Raw Capture | Bruce Fraser

Dijital fotoğraf makinesi almaya niyetlenen arkadaşlara diğerlerinden biraz daha pahallı olan ve sadece jpeg gibi sıkıştırılmış görüntü formatlarında değil de raw formatında işlenmemiş görüntü bilgisi de kaydeden makineleri almalarını önerince "Ne gerek var ki biz sadece anı fotoğrafları çekiyoruz..." yanıtını almaya alıştım onlara ama bir türlü anlatamadığım şey şu; Raw dediğimiz ve fotoğraf makinesinin gözü olarak düşünebileceğimiz elektronik alıcıdan işlenmemiş olarak alınan görüntü verisi aslında kimyasal filmler negatifleri (ya da pozitifleri) ile aynı şey..! Yani başka bir deyişle raw formatında kaydeden bir fotoğraf makineniz yoksa aslında işlenmemiş, ham görüntü diyebileceğimiz negatifleriniz de yok demektir....

Biraz karışık oldu galiba ama bu durumu şöyle de somutlayabiliriz; Diyelim ki bildiğimiz kimyasal filmlerle bir fotoğraf çektik ve aynı kareyi bir kaç farklı fotoğrafçıda tab ettirdik. Deneyenler varsa bileceklerdir, elde edeceğimiz baskıların hepsi pozlama ve ton derinlikleri açısından farklı olacaktır. Kiminde çektiğimiz fotoğraftaki gökyüzü masmavi görünürken kiminde gri-mavi görünecektir... Bu farklılık fotoğrafçıların kimysasal filmlerden fotoğraf kağıdına baskı alırken yaptığı ya da yapmadığı ayarlardan kaynaklanıyor. Benzer şekide sadece jpeg gibi formatlarda resim kaydı yapan makinelerde de sayısallaştırılmış görüntü bilgisini jpeg formatına dönüştüren elektronik mekanizmaların insafına kalmış durumdayız. Oysa raw olarak kaydedilen görüntülerde raw görüntü dosyalarına filmin negatifi, bilgisayarlarda kullanacağımız raw işleme yazılımlarına da fotoğraf baskı laboratuarı dersek, kendi fotoğrafımızın baskı (ya da diğer formatlara dönüştürme) ayarlarını kendimiz yapabiliyoruz ve sonuçta ürettiğimiz fotoğraflardaki tüm görüntü kontrolleri elimizde oluyor...

Bu konuda bir kaç kitaba ulaştım ve okumaya devam ediyorum ama en özet ve anlaşılır biçimde Photoshop ile gönüllere taht kurmuş :) Adobe firmasının web sitesinde Bruce Fraser tarafından yazılmış olan Understanding Digital Raw Capture başlıklı yazıyı okumanızı tavsiye ederim.

16 Nisan 2005

Camera Lucida | Roland Barthes

"Yaşam küçük yalnızlık darbelerinden ibarettir..."

Bir süredir -yine- aldığım kitapların ilk sayfasına o günün tarihini yazıp küçükk notlar ekliyorum. Roland Barthes'in Camera Lucida'sının ilk sayfasına 2 Nisan 2005 tarihini atmışım, hemen altına ise şunu eklemişim : Kar yağıyor..!

Yanılmıyorsam 1998 ya da 99 yılıydı ve devam ettiğim yüksek lisans programında sanırım o zamanki dekan N.Teymur'un "Cultural Meanings of Modern Design" -dersin adından da emin olamadım ama sanırım böyle birşeydi...- dersinde üzerinde konuşulmak üzere ödev verilen ilk kitaptı Roland Barthes'ın Çağdaş Söylenleri... O zamanlarda verilen ödevleri zamanýnda yapmama rahatlığı içerisinde dersten çıkınca hemen kitabı almış ama zamanında okumadığım için bir sonraki derste yapılan keyifli tartışmaya sadece seyirci olarak katılabilmiştim. Birkaç hafta önce yeni kitaplar almaya gittiğim kitapçıda Roland Barthes'in Camera Lucidasını görünnce ilk aklıma gelen bunlar oldu ve kitabı alıp eve gelince kitaplığımda gecikmiş bir ödev-okuma olarak Çağdaş Söylenleri aradım ama bulamadım. Sanırım geçen bunca yıl içerisinde kitabı şimdi hatırlamadığım birine verdim ya da belki şimdi beni hatırlamayan biri aldı ve okudu -umarım okumuştur o her kimse...

Camera Lucida için kitabın ilk sayfalarında çevirmen Reha Akçakaya "...Fotoğrafın ne olduðu sorusuna yanıt ararken, fotoğraf ile ölüm arasındaki ilişkiyi de ortaya çıkarmıştır Barthes." diyor... Gerçekten de Barthes'in fotoğraf ile ölüm arasında kurduğu ilişki çok etkileyici ama kitabı okuduktan ve üzerinden geçen bir iki haftadan sonra beni esas etkileyenin Barthes'ın kitabı yazarken gösterdiği bireysellik olduğunu düşünüyorum. Yazılarında en baştan itibaren fotoğraf üzerine söylenebilecek tüm beylik lafları bir yana bırakıp belki de olabilecek en subjektif şekilde beğendiği ve beğenmediği fotoğraflar ve kendi deneyimlerinden yola çıkarak kendine has cevaplar koyuyor ortaya fotoğrafın ne olduğuna dair.

Kitabı yayınlayan Altıkırkbeş Yayınevi'nin alıntılarla ilgili olarak kitabın künyesinde yazdığı "Tanıtım" alıntıları konusunda ölçüyü kaçırmak istemiyorum ama paylaşmadan geçemeyeceğim, Barthes kitapta portre fotoğraflarında footğrafı meydana getiren kuvvetleri o kadar net tanımlıyor ki;

"Portre fotoğrafı kapalı bir kuvvteler alanıdır. Burada dört görüntü repertuvarı kesişir, birbirine karþı koyar, birbirini çarpıtır. Mercek önünndeki ben, aynı anda: Olduğumu sandığım, başkalarının olduğumu sanmalarını istediğim, fotoğrafçının olduğumu sandığı ve fotoğrafçının sanatını göstermek için kullandığıyımdır."

Barthes'ın fotoğraf hakkındaki arayışı sadece kendi deneyimleriden hareketle çıkardığı sonuçlar ile kalmıyor, camera obscuradan Camera Lucida'ya geçişte kitap içerisinde bu sonuçları da formüle ediyor.

Özetle yıllar sonra tekrar başladığım fotoğraf üzerine okumalar için iyi bir başlangıç oldu Camera Lucida, sırada 6-7 yıl gecikmeli de olsa Çağdaş Söylenler var...


Camera Lucida, Fotoğraf Üzerine Düşünceler
Roland Barthes | Altıkırkbeş Yayınları