Sivil hayata hoşgeldin okasyonları devam ediyor, Goran Bregoviç hadisesinin ardından da bu Perşembe Baba Zula var...
30 Eylül 2007
Please Cool Down..!
Şarkıların hepsi bizden gibi zira orkestra çalmaya başlayınca ister istemez insanın içi kıpır kıpır oluyor, sözlere eşlik edebilecekmişiz gibi gelse de sözler Türkçe değil ama olsun stadyumu dolduran kalabalık anladığı kadarıyla ya da Türkçe versiyonlarının sözleriyle orkestraya eşlik ediyor... Orkestra deyince de zihinlerde yanlış birşey canlanmasın, eğlenmek için bir araya gelmiş ya da bahar şenliğinde konserlere çıkan öğrenci grupları gibi kıpır kıpır bir kalabalık, öyle ki Goran Bregovic, kendisinden önce sahneden inerek stadyumun iki ucuna gidrek karşılıklı giriş taksimi yapan üçer kişilik "çalgıcı"lara sahneye girerken neşe içerisinde para veriyor...
Evet bahsettiğim neşeli topluluk Goran Bregovic 'in Dügün ve Cenaze Orkestrası ve Cumartesi günü Odtü Stadyumu'nda verdikleri harika konser. Gerçi konserin ortalarında -eskiden bahar şenliklerinde olduğu gibi- izleyicilerin sahnenin kurulu olduğu stadyumun koşu parkuru ve çim alanına güvenlik kapılarını kırarak girmesi Goran Bregovic'i biraz panik etmiş gibi görünse de kalabalığın birkaç kere "Please cool down..!" diye ikaz etmesini hiç umursamadığı anlayınca o da kendisini kalabalığa bırakıp (!) şarkılarını söylemeye devam etti.
Oturduğu yerden sağ elinin neşeli hareketleriyle tüm orkestraya hakim olan bu adam ve hikayesi ile ilgili daha detaylı bilgileri buradan ve buradan edinebiliyoruz...
Bu yazının şarkıları ise yazılmaya başlandığı andan itibaren belli zaten;
Evet bahsettiğim neşeli topluluk Goran Bregovic 'in Dügün ve Cenaze Orkestrası ve Cumartesi günü Odtü Stadyumu'nda verdikleri harika konser. Gerçi konserin ortalarında -eskiden bahar şenliklerinde olduğu gibi- izleyicilerin sahnenin kurulu olduğu stadyumun koşu parkuru ve çim alanına güvenlik kapılarını kırarak girmesi Goran Bregovic'i biraz panik etmiş gibi görünse de kalabalığın birkaç kere "Please cool down..!" diye ikaz etmesini hiç umursamadığı anlayınca o da kendisini kalabalığa bırakıp (!) şarkılarını söylemeye devam etti.
Oturduğu yerden sağ elinin neşeli hareketleriyle tüm orkestraya hakim olan bu adam ve hikayesi ile ilgili daha detaylı bilgileri buradan ve buradan edinebiliyoruz...
Bu yazının şarkıları ise yazılmaya başlandığı andan itibaren belli zaten;
26 Eylül 2007
Markt Jam
Dün öğle saatlerinde Ümraniye kavşağındaki "tuhaf" trafiği görünce olayı anlayamamıştım ama akşam bindiğim taksinin şoförünün "Abicim 15 yıldır taksicilik yapıyorum, ilk defa Anadolu Hisarından TEM'e çıkan yolun sahilden başlayarak kilitlendiğini gördüm" demesi ve televizyon haberlerinde Media Markt'ın açılış promosyonlarına saldıran, sahur vakti sıraya giren insanları görmemle olaya vakıf oldum. Bu nasıl açlık yahu..? Buraya ve buraya klikliyoruz...
25 Eylül 2007
Facebook Hadisesi
Günlerdir facebook hadisesine sardım, ilkokul arkadaşım Pınar'ı bile buldum ya artık gam yemem kardeşim! Ve fakat bu hadise karşısında benim gibi şaşkınlığını gizleyemeyenlerin de olmasından da mesudum itiraf edeyim ki... Buraya klikliyoruz...
19 Eylül 2007
The Bravado, The Optimism, The Spanning of Two Continents
Monocle'ın 6.sayısının "Property Prospectus" köşesinde Saul Taylor, Cihangir'i incelemiş; Neresidir, nasıl gidilir, kimler yaşar, nereden alışveriş yapılır, ne yenir ne içilir ve emlak sahibi olma imkanları nedir gitmiş, gezmiş ve yazmış. Derginin "Do You Recognise This Nation" başlıklı bu sayısında okunacak pek çok şey var ama ben burada sadece Saul Taylor'un yazısından yorum yapmadan kısa bir alıntı yapmak istiyorum;
"During the reign of Murad IV (1612-1640), Hezarfen Ahmet Çelebi is reputed to have flown 6 km across the Bosphorus from the top of the Galata Tower to land on the slopes of Üsküdar on the Anatolian side. There is something very Turkish about this story -the bravado, the optimism, the spanning of two continents -so much so that in the end no one really cares about its accuracy. It is this sense of "can do" that is currently defining Istanbul and Turkish mindset in general."
"During the reign of Murad IV (1612-1640), Hezarfen Ahmet Çelebi is reputed to have flown 6 km across the Bosphorus from the top of the Galata Tower to land on the slopes of Üsküdar on the Anatolian side. There is something very Turkish about this story -the bravado, the optimism, the spanning of two continents -so much so that in the end no one really cares about its accuracy. It is this sense of "can do" that is currently defining Istanbul and Turkish mindset in general."
ODTÜ Toplum ve Bilim Merkezi
Mezunlar Derneğinden gelen davet mailinde "Toplumu bilim ve teknolojiye yakinlastirmak amaci ile kurulan ülkemizin ilk Toplum ve Bilim Merkezi'nin 100 deney seti ile donatılmış yeni binası, 19 Eylul 2007 Çarşamba günü yapılacak olan 2007-2008 Egitim-Öğretim Yılı Açılış Töreni'nin ardından (saat 11:00 civarında) hizmete açılacaktır." diyordu.
Açılışı kaçırdım ama Toplum ve Bilim Merkezi'nin web sitesindeki yazıyı okuyunca Pre-MelihGökçek Ankarasının Altın Parkında 1993 yılında açılmış olan Feza Gürsey Bilim Merkezi'ne arkadaşlarımla gidişlerimiz geldi aklıma. Feza Gürsey Bilim Merkezi hala açık mı bilmiyorum ama ODTÜ Kampüsü içerisindeki Toplum ve Bilim Merkezi'ni ziyaret etmek eminim çok keyifli olacak.
Bu arada Toplum ve Bilim Projesi Uygulama Merkezi tarafından bir Hititçe İsim Oyunu hazırlanmış, bu linkten ulaşılabilir. Ben bilgelik ve su tanrısı Ea oldum, kendi adımı kil tablete kazıttım :)
Açılışı kaçırdım ama Toplum ve Bilim Merkezi'nin web sitesindeki yazıyı okuyunca Pre-MelihGökçek Ankarasının Altın Parkında 1993 yılında açılmış olan Feza Gürsey Bilim Merkezi'ne arkadaşlarımla gidişlerimiz geldi aklıma. Feza Gürsey Bilim Merkezi hala açık mı bilmiyorum ama ODTÜ Kampüsü içerisindeki Toplum ve Bilim Merkezi'ni ziyaret etmek eminim çok keyifli olacak.
Bu arada Toplum ve Bilim Projesi Uygulama Merkezi tarafından bir Hititçe İsim Oyunu hazırlanmış, bu linkten ulaşılabilir. Ben bilgelik ve su tanrısı Ea oldum, kendi adımı kil tablete kazıttım :)
16 Eylül 2007
Dawn at Moon Base Alpha
Uzaylılar tarafından kaçırılıp 6 ay boyunca üzerinde çeşitli testler yapılan MartinMystere, serbest bırakılmasının ardından yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuk sonucunda bu sabah güneş doğarken uzay mekiği Atlantis tarafından Dünya'ya ulaştırıldı.
15 Eylül 2007
Space Shuttle Atlantis
Geri dönüş hazırlıkları çerçevesinde bizi Dünya'ya geri götürecek olan uzay mekiğine hem beyaz rengi, siyah eklentileri hem de spor görünümünden dolayı "Atlantis" adını verdim. Atlantis, bugün Ay Üssü Alfa'da üzerine sinmiş aytozu birikintilerinden bir araba yıkama istasyonunda yıkanarak kurtuldu, motoru ve tüm diğer sistemleri bizi sağ salim Dünya'ya ulaştırmak üzere test edildi ve geriye sadece geri sayımı başlatacak düğmeye basmak kaldı...
12 Eylül 2007
@istanbul.com
Şöyle bir mail hesabı tesis ettim kendime, hayırlı uğurlu olsun;
martinmystere@istanbul.com
martinmystere@istanbul.com
11 Eylül 2007
Dünyaya Dönüş
Önümüzdeki hafta boyunca tüm yurtta ve dış temsilciliklerde gerçekleştirilecek olan kutlamalar sırasında Jay-Jay Johanson'dan "So Tell The Girls That I'm Back in Town" ve The Animals'dan "The House of The Rising Sun" adlı eserlerin biteviye çalınmasını uygun gördüm.
"Pininfarina" Nasıl Yazılır..?
9 Eylül Pazar günü yayınlanan Akşam gazetesinde Şenay Büyükköşedere'nin bir firmanın davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Paolo Pininfarina hakkında yazdığı "Ferrari Tasarımcısı İstanbul'a Lüks Otel Tasarlayacak" başlıklı yazısını büyük bir dikkatle okudum zira Pininfarina adı sadece tasarım camiası için değil otomobil tutkunları için de çok önemli bir isim... Ancak bu yazımın konusu Şenay Büyükköşedere'nin yazısının içeriği ya da daha ayrıntıya inecek olursak Pininfarina ailesinden çok önemli bir ismin Türkiye'ye gelmesi değil, yazının öznesi olan "Paolo Pininfarina"nın adının gazetenin basılı kopyasındaki yazıda birbirinden farklı 5 ayrı şekilde toplam 10 defa yanlış yazılmış olması. Durumu şu şekilde özetleyebiliriz;
Ad ve Soyadın Doğru yazılışı :
Paolo Pininfarina
Yazıda geçen tüm Ad/Soyad ve Soyadlar:
Paola Pininfarina (1 defa)
Pininfarina (5 defa)
Pininfarini (1 defa)
Pininfaria (2 defa)
Polo Pininfarina (1 defa)
Günlük olarak yazılan/üretilen gazete yazılarında mutlaka yazım hataları olacaktır ama yazının "ana karakteri"nin ad ve soyadının bir kere bile doğru yazılmamış olmasını gerçekten hayretle karşıladım...
2 Eylül 2007
Monocle
A Briefing on Global Affairs, Business, Culture & Design; Monocle.
Bu hafta kahve molalarımı Monocle'ın 5. sayısındaki yazıları okuyarak geçireceğim, kapak konusundan başlayarak fevkalade enteresan mevzular var... Ogo'yu da bu sayının yazarları arasında görmek isterdim ama sanırım Kapadokya ziyareti nedeniyle yazısı baskıya yetişmemiş :) -Bu arada iki kuşak Karaesmen Ailesi'nin önceki hafta Ay Üssü Alfa'da bana yaptığı ziyaret kesinlikle tek başına bir yazıyı haketmektedir!.
İlgisini çekenler Monocle'ı Megavizyon mağazalarında bulabilirler.
Bu hafta kahve molalarımı Monocle'ın 5. sayısındaki yazıları okuyarak geçireceğim, kapak konusundan başlayarak fevkalade enteresan mevzular var... Ogo'yu da bu sayının yazarları arasında görmek isterdim ama sanırım Kapadokya ziyareti nedeniyle yazısı baskıya yetişmemiş :) -Bu arada iki kuşak Karaesmen Ailesi'nin önceki hafta Ay Üssü Alfa'da bana yaptığı ziyaret kesinlikle tek başına bir yazıyı haketmektedir!.
İlgisini çekenler Monocle'ı Megavizyon mağazalarında bulabilirler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)