25 Mayıs 2006

Eski...

Baharın geldiğini ve hemen ardından mevsimin yaza döndüğünü nasıl anlıyoruz..? Ağaçların yeşerip çiçek açmasından mı yoksa güneşin yavaş yavaş derimizin altına sızıp bizi ısıtmaya başlamasından mı..?



Ben şehir(lerimiz)de hummalı inşaat faaliyetlerinin başlamasından anlıyorum açıkçası... Apartman, site, rezidans, plaza inşaatlarından bahsetmiyorum; Kaldırım taşlarındaki hareketlilikten anlıyorum baharın geldiğini... Bu yazıyı okuduktan sonra sabah işe giderken, akşam eve dönerken kaldırımlara dikkat edin lüften ama dikkat ederken -tabi yaşınıza göre- son on, onbeş yılınızı geçirdiğiniz şehrin/şehirlerin kaldırımlarını da düşünün... Hatırlayabildiğiniz bir kaldırım taşı var mı? Mesela benim hatırlayabildiğim bir kaç kaldırım taşı var; Muhtemelen ilkokula başladığım yıllarda annemin elimden tutup gezmeye götürdüğü eş-dostun evinden dönerken bindiğimiz MAN marka -Çok iyi hatırlıyorum, Peugeot'nun logosuna benzeyen metal bir arslandı o yıllarda MAN firmasının logosu ve altında da "MAN Bussing" yazıyordu- otobüsleri beklediğimiz otobüs durağının kaldırım taşları mesela... Bir de lise yıllarımda Batı sinemasının önündeki cepteki otobüs durağının kaldırım taşları... Bu yazıyı yazmadan, birkaç gün arayla yolumun üzeri olduğu için her iki durağın olduğu yere de gittim, tabi duraklar artık yerinde değildi, metro, hafif raylı sistem ve yeni trafik akışı tüm otobüs ulaşımını ve dolayısıyla durakların yerlerini değiştirmişti. Zaten ben de duraklara değil, kaldırım taşlarına bakmaya gitmiştim, biraz yürüdüm ama aradığım taşlar orada değildi..? Onların yerinde yepyeni, ama özensizce yerleştirilmiş kaldırım taşları vardı ve onlar da pek kalıcı gibi değildiler... Seneye, ya da en fazla iki sene sonraki baharın habercisi olarak onlar da yerlerini yenilerine bırakacak gibi duruyorlardı...

Neden şehir(lerimiz)de eski kaldırım taşları yok..? Neden herşey sürekli yenileniyor..? Havaların ısınmasıyla birlikte her sene başlayan bu hummalı çalışma da neyin nesi? Ne zaman bitecek..? Neden şehrin kaldırımlarında anılarımın birikmesine izin vermiyorlar..? Ya da kaldırım taşlarında mı bir sorun var, sürekli söküp yenilerini mi yapmak gerekiyor..? Ya da bir türlü doğru dürüst yapamıyoruz da, doğrusunu yapana kadar denemeye devam mı edeceğiz..?

Kaldırım taşları eski değil de ne eski ki şehir(lerimiz)de..? Sürekli inşaat hali devam ediyor, kış aylarında bir kenarda usul usul bekleyip havalar ısındığı anda ortalıkta beliriveren göçmen kuşlar gibi kendilerini şehrin ortak alanlarına atıp kaldırım taşlarını söküp yenilerini koyuyorlar. Bir sene önce yürüdüğüm kaldırımı bu sene yürürken tanıyamıyorum...

Eski kaldırım taşları istiyorum, bir kere yapılsın uzun yıllar anılar biriksin üzerinde istiyorum. Eski "gibi" değil, gerçekten eski kaldırım taşları istiyorum bu şehirde. Yıllar sonra geriye dönüp üzerinden yürürken anılarım canlanabilsin istiyorum, birileri her sene havalar ısınınca göçmen kuşlar edasıyla gelip ortalığı toza dumana bulayıp kaldırım taşlarını söküp gitmesin istiyorum...

Artık kocaman şantiye-şehirlerde yaşamak istemiyorum, bırakın birkaç sene şu kaldırım taşlarını söküp takmayı, bakın siz de rahat edeceksiniz... Bırakın bu şehir(ler) kendilerini tekrar sevdirsinler bize...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Aklımda yer eden en unutulmaz ve en güzel kaldırımlar çocukluğumda kaldı.Bir semtdaş olarak birilerinden daha iyi anlarsın beni..Hemen kapı önü sohbetlerine şahitlik etmiş, gece oyunlarımıza ev sahipliği etmiş, 2 basamak sonra yola ulaşıp beni çocuk bahçesine kavuşturan kaldırım.Sırtında bikaç araba taşırdı,yorulmuştu ama kucağında ağaçlar da vardı.
Şimdi yükü yok ama ona nefes veren ağaçlar da yok, o iki basamaklık arkadaş merdiven de...Ne gece ne de gündüz sohbetlerine şahit...
Ben de eski'ler istiyorum...Eskiler almak ve yıldız yapmak istiyorum.Yoruldum eskiyi zihnimde taze tutmak için fotoğraflamak çabasından...Eskiler istiyorum!
Bi de açılan çukurlara yeni Orhan Veliler verilmesin istiyorum!!!
Burçak

Ogo dedi ki...

Abi biliyorsun "arnavut kaldirimli tas sokakta" gibi sarki sözleri vardir. Hatta bir degil birden çok sarki ve siirde geçen bir dönemin kaldirim mühendisligi harikasi olan bu kaldirimlar uzun yillar hatta yüzyillar öncesiyle bugün arasinda bir bag kurarak içinde yasadigimiz kent ya da mahalleye olan sevgimizi pekistiren unsurlardan sadece biri.

Sadece kaldirim ya da yollar degil oynadigin çocuk bahçesi, oturdugun bank ya da önünden hergün geçtigin züccaciyeci dükkani ya da sakatatçi bile bahsettigim moda tabirle kentlilik/mahallelilik bilincinin olusmasinda payi olabilecek yüzlerce seyden bir kac tanesi olabilir.

Bunlarin tamaminin kalicilik ve çevresinde olan canli ve insan yapisi eserlere fayda saglama prensipleri ile kurulmasi (ticari bir kurum olan sakatatçi bile dahil buna! elbette kar elde edemedigi anda dogal olarak kapanacaktir o dükkan ama mutfak kültürünün bir parçasi olarak ne kadar uzun süre orada olursa o kadar iyi tabii, mahallenin parçasidir. :-) ) durumunda çevresiyle barisik, mahallesini seven insanlar çikar ortaya. Sen Bati sinemasinin önüne gittiginde baska bir caddeye gitmis gibi olmazsin.

Hatta baskalarinin yapabildigi gibi, günün birinde bir kente yeni gelenlere: "Bak bu kaldirim taslarini 100 küsur yil evvel Gaudi tasarlamis. Bizim sehir merkezi hep bunlarla kapli..." diye hava bile atmak mümkün olabilir.

Sonuçta özellikle sehircilik ve mimarlik alaninda korumaciligi kesinlikle gelisime karsi bir tavir olarak görmemek lazim. Teknolojik degisimler, yeni malzemeler, toplumun yeni ihtiyaclari elbette degisimi gerektiriyor. Eskiyen, kirilan bir malzeme ya da bir parça elbette yenilenmeli ama bu degisimin vahsi ve anlamsizca hizli bir biçimde olmasi, eskilerin yerine konan yenilerin çogu zaman çevremize bir deger katmamasi, hatta yapilan israf ve dogal kaynak tüketimi nedeniyle kesinlikle eksi deger olmasi ve yerel yönetimlerin mesela kaldirimlari yenileyerek yasam kalitesini arttirdiklarina vatandasi kandirmaya calismasi çevremizi sevip, korumamizi degil, aksine ondan uzaklasmamizi saglayabilecek nedenler. Elbette bu tür degisimlerde belediye baskanlarinin dünürleri, eltileri, çinden geldigi iddia edilen ama yontma tas devrini aratan granitler gibi söylentiler, bir ilkbahar günü her tarafi toz duman götürmesi ve belki de çok önemli olmamasina ragmen yasantimiza eklenen kaldirim tasi, bank gibi nesnelerin plastik olarak estetik eksiklikleri gibi etkenleri de unutmamak lazim.

Dedigin gibi sehirlerin tekrar kendilerini sevdirebilmesi için vatandaslara birakilmasi gerek ama gerçek hayatta "SimCity unplugged" oynamaya alismis yöneticilerin bunu nasil yapabileceklerini bilemiyorum.

Bayagi uzun bir yorum oldu. Sakatatçi meselesi konusunda sorusu olan varsa ayri bir yorumda onu da açiklayabilirim. Biraz alakasiz kaçmis orada. :-)