Alo alo alo ;)
Mir mir mirrr...
Kedinin keyfi yerindeee, sansli gulumsemesi hep
yaninda ;)
28 Nisan 2007
22 Nisan 2007
12 Nisan 2007
"MSN'i Açık Bırak ki..."
Sevgili Cadıların Cadı'sıdan az önce şöyle harika bir mesaj geldi;
"MSN'ini açık bırak ki gittiğini anlamayalım :)"
"MSN'ini açık bırak ki gittiğini anlamayalım :)"
Playlist
Geçen zaman boyunca sürekli Vega ve Janis Joplin'in tüm şarkıları ile Göksel'in yeni albümü tekrar tekrar dinlensin. Araya Duman serpiştirilsin, Dire Straits kesinlikle ihmal edilmesin, Ogün Sanlısoy'dan "Hadi beni güldür biraz" da birkaç günde bir dinlesin ama her playlistin sonunda da mutlaka bir Vega şarkısı olsun...
Tedbirler
Dünya üzerinde halihazırda mevcut olan ve olmayan tüm iletişim teknolojileri bonkörce kullanılarak blogumda dünyanın her yerden gönderdiğim yazıların anında yayınlayabilmesi için gerekli tedbirler alınmıştır. Blog kamuoyuna duyurulur.
10 Nisan 2007
Paris ve Barcelona'daki Niğde
Posta kutuma reklamlar, dergiler ve ekstrelerden başka birşey gelmediğinden olsa gerek eve girerken yine heyecansız bir şekilde aldım zarflardan oluşan kağıt tomarını. Oysa eskiden ne büyük heyecandı posta kutusunda bir zarf bulmak...
Eve girip elimdeki tomara bakınırken sağ üst köşesinde pul -evet gerçek pul- olan zarf dikkatimi çekince daha dikkatli baktım; Adım, adresim ve gönderenin adresi özenle el yazısı ile yazılmıştı ve Ogo'dan geliyordu!
Ogo'dan -Barcelona'dan- gelen zarfın içini açınca "Şehrin umumi görünüşü - A general view of the city" başlıklı bir Niğde kartpostalını görünce şok oldum; Niğde'nin saat kulesi, hükümet meydanı ve genel görünüşünden oluşan üçlü kompozisyon sol alttaki bayrak ve dekoratif (!) "Niğde" yazısı ile tamamlanmıştı!
Kartpostalın hikayesi ise şuydu: Ogo, 2000 yılından önceki bir tarihte -sanırım 1999 yılı olsa gerek..? (Ogo : "Kartpostalı 1997 ya da 98 yılında aldım!") - Ankara Gar'ında bana göndermek üzere bu kartpostalı satın almış, göndermeyi unutarak :) yıllar sonra yanında Paris'e götürmüştü. Üzerindeki metin ve tarihe bakılırsa 13 Mayıs 2000'de Paris'te kartı bulup göndermeye karar verip şöyle yazmıştı : "Selam! Sana yıllar evvel aldığım bu kartı yollamak bir türlü kısmet olmamıştı! Nasip kısmet! Bu kart Paris havası teneffüs etti! Darısı başına :) Kendime mekan arıyorum! Artık davetlim olursun." Ve fakat anlaşılan o ki bu kartpostalın kaderinde postaya verilmeden Ogo ile birlikte Barcelona'ya gitmek vardı! Kartpostaldaki metnin üzerine yapıştırılmış 29 Mart 2007 tarihli küçük sarı post-it'te bu sefer de şunlar yazıyordu : "Abi! Paris-Barcelona bu kart iyi gezdi! Artık sahibine ulaşsa iyi olur! Sevgiler!" (Ogo : "Tabii ki odayı düzenlemek için beni yönlendiren Greta'nın bu kartpostalın yıllar sonra ortaya çıkmasındaki payını unutmamalıyız!")
Kartpostalı evirip çevirdim, tekrar tekrar okuyup güldüm :) Şimdi bu kartpostalı evin baş köşesine yakışır bir anıta çevirmek için bir çerçeve arıyorum!
Ama kartpostalın maceraları henüz bitmedi! Kendisi çerçevesinden bir daha çıkacak zira Ekim'de Barcelona'ya benimle gelecek ve en keyifli dostlarla şarap içerken hikayesini anlatıp tekrar tekrar güleceğiz! (Greta : ""Haydi buraya gel, vamos a comer paella - paella yemege gidelim")
Bu arada benim de benzer bir hikayem olduğu aklıma geldi yukarıdakileri yazdıktan sonra kendi kendime gülerek okuyunca;
Kütüphanemde yıllardır duran bir kitap var, adı "Kahve ve Kahvehaneler". Kapağını açınca el yazısı ile şöyle bir not karşılıyor okuyanı;
"Gönül ne kahve ister ne kahvehane,
Gönül muhabbet ister kahve bahane...
14 Kasım 1998, İstanbul
Hakkush, Ogo, Erol, Yasemin ve Öykü"
1998 yılında pek eğlenceli bir ekip hep beraber İstanbul'a gidip Ogo ve Öykü'nün mihmandarlığı ve her ikisinin de ayrı ayrı keyifli ev sahiplikleri ile o zamanlar Tepebaşı'nda gerçekleştirilen kitap fuarına gitmişlerdir. Herkes kendine göre kitaplar bakınırken şöyle bir fikir atılır ortaya; O zamanlar Amerika'da yaşayan keyif insanı Mete Dobushka'ya adına yakışır bir kitap alıp içine notlar düştükten sonra kendisine yollayıp memleket ve arkadaş özlemine dayanamayıp memlekete dönmesini sağlamak!
Fikir hayata geçirilir, kitap alınır ve kitabın 25.sayfasına düştüğü nottan hatırladığımıza göre Öykü'nün Beşiktaş'taki kutu gibi evinde fındık aromalı kahveler yudumlanır ve yanında uğur böceği şeklindeki çikolatalar yenirken herkes Mete'ye söylemek istediklerini kitabın sayfalarının kenarlarındaki boşluklara yazar.
Ekran kararır... Görüntü tekrar geldiğinde yıl 2007'nin Nisan ayıdır ve kitap Mete'de olmadığı gibi memleket sınırlarından hiç çıkmamıştır bile :( Martin Mystere, kitaba gülümseyerek bakarken Mete Dobushka'nın İstanbul'da birkaç hafta önce yenen yemekte söyledikleri gelir aklına : "Yeni anılar yaşamalıyız arkadaşlar!"
Kitabın bir sonraki kalabalık yemekte nasıl keyifli bir mevzu olacağı düşüncesi, yıllar önce yaptığı tembelliğini unutturur Martin Mystere'ye... Hem nasılsa Ogo da unutmuştur kartpostalı postaya vermeye yıllardır :P
Ey, tarihimi bilen, yıllar boyunca görüşmesek de aradan hiç zaman geçmemiş gibi yakın hissettiğim arkadaşlarım! Son zamanlarda o kadar "İyi ki varsınız!" dedim ki, biraraya geldiğimizde ilk işim şerefinize kadeh kaldırmak olacak! İyi ki varsınız, umarım "gerçek" arkadaşı olmayan insanlar yoktur şu hayatta...
Eve girip elimdeki tomara bakınırken sağ üst köşesinde pul -evet gerçek pul- olan zarf dikkatimi çekince daha dikkatli baktım; Adım, adresim ve gönderenin adresi özenle el yazısı ile yazılmıştı ve Ogo'dan geliyordu!
Ogo'dan -Barcelona'dan- gelen zarfın içini açınca "Şehrin umumi görünüşü - A general view of the city" başlıklı bir Niğde kartpostalını görünce şok oldum; Niğde'nin saat kulesi, hükümet meydanı ve genel görünüşünden oluşan üçlü kompozisyon sol alttaki bayrak ve dekoratif (!) "Niğde" yazısı ile tamamlanmıştı!
Kartpostalın hikayesi ise şuydu: Ogo, 2000 yılından önceki bir tarihte -sanırım 1999 yılı olsa gerek..? (Ogo : "Kartpostalı 1997 ya da 98 yılında aldım!") - Ankara Gar'ında bana göndermek üzere bu kartpostalı satın almış, göndermeyi unutarak :) yıllar sonra yanında Paris'e götürmüştü. Üzerindeki metin ve tarihe bakılırsa 13 Mayıs 2000'de Paris'te kartı bulup göndermeye karar verip şöyle yazmıştı : "Selam! Sana yıllar evvel aldığım bu kartı yollamak bir türlü kısmet olmamıştı! Nasip kısmet! Bu kart Paris havası teneffüs etti! Darısı başına :) Kendime mekan arıyorum! Artık davetlim olursun." Ve fakat anlaşılan o ki bu kartpostalın kaderinde postaya verilmeden Ogo ile birlikte Barcelona'ya gitmek vardı! Kartpostaldaki metnin üzerine yapıştırılmış 29 Mart 2007 tarihli küçük sarı post-it'te bu sefer de şunlar yazıyordu : "Abi! Paris-Barcelona bu kart iyi gezdi! Artık sahibine ulaşsa iyi olur! Sevgiler!" (Ogo : "Tabii ki odayı düzenlemek için beni yönlendiren Greta'nın bu kartpostalın yıllar sonra ortaya çıkmasındaki payını unutmamalıyız!")
Kartpostalı evirip çevirdim, tekrar tekrar okuyup güldüm :) Şimdi bu kartpostalı evin baş köşesine yakışır bir anıta çevirmek için bir çerçeve arıyorum!
Ama kartpostalın maceraları henüz bitmedi! Kendisi çerçevesinden bir daha çıkacak zira Ekim'de Barcelona'ya benimle gelecek ve en keyifli dostlarla şarap içerken hikayesini anlatıp tekrar tekrar güleceğiz! (Greta : ""Haydi buraya gel, vamos a comer paella - paella yemege gidelim")
Bu arada benim de benzer bir hikayem olduğu aklıma geldi yukarıdakileri yazdıktan sonra kendi kendime gülerek okuyunca;
Kütüphanemde yıllardır duran bir kitap var, adı "Kahve ve Kahvehaneler". Kapağını açınca el yazısı ile şöyle bir not karşılıyor okuyanı;
"Gönül ne kahve ister ne kahvehane,
Gönül muhabbet ister kahve bahane...
14 Kasım 1998, İstanbul
Hakkush, Ogo, Erol, Yasemin ve Öykü"
1998 yılında pek eğlenceli bir ekip hep beraber İstanbul'a gidip Ogo ve Öykü'nün mihmandarlığı ve her ikisinin de ayrı ayrı keyifli ev sahiplikleri ile o zamanlar Tepebaşı'nda gerçekleştirilen kitap fuarına gitmişlerdir. Herkes kendine göre kitaplar bakınırken şöyle bir fikir atılır ortaya; O zamanlar Amerika'da yaşayan keyif insanı Mete Dobushka'ya adına yakışır bir kitap alıp içine notlar düştükten sonra kendisine yollayıp memleket ve arkadaş özlemine dayanamayıp memlekete dönmesini sağlamak!
Fikir hayata geçirilir, kitap alınır ve kitabın 25.sayfasına düştüğü nottan hatırladığımıza göre Öykü'nün Beşiktaş'taki kutu gibi evinde fındık aromalı kahveler yudumlanır ve yanında uğur böceği şeklindeki çikolatalar yenirken herkes Mete'ye söylemek istediklerini kitabın sayfalarının kenarlarındaki boşluklara yazar.
Ekran kararır... Görüntü tekrar geldiğinde yıl 2007'nin Nisan ayıdır ve kitap Mete'de olmadığı gibi memleket sınırlarından hiç çıkmamıştır bile :( Martin Mystere, kitaba gülümseyerek bakarken Mete Dobushka'nın İstanbul'da birkaç hafta önce yenen yemekte söyledikleri gelir aklına : "Yeni anılar yaşamalıyız arkadaşlar!"
Kitabın bir sonraki kalabalık yemekte nasıl keyifli bir mevzu olacağı düşüncesi, yıllar önce yaptığı tembelliğini unutturur Martin Mystere'ye... Hem nasılsa Ogo da unutmuştur kartpostalı postaya vermeye yıllardır :P
Ey, tarihimi bilen, yıllar boyunca görüşmesek de aradan hiç zaman geçmemiş gibi yakın hissettiğim arkadaşlarım! Son zamanlarda o kadar "İyi ki varsınız!" dedim ki, biraraya geldiğimizde ilk işim şerefinize kadeh kaldırmak olacak! İyi ki varsınız, umarım "gerçek" arkadaşı olmayan insanlar yoktur şu hayatta...
Kimse Farkında Değil..!
Haftalar öncesi... "Gelirken sigara al bana" diyor gecenin bir vakti çalan telefonun diğer ucundaki ses ve ekliyor "...deyim. Bilmiyorsan tarif alayım garsondan..?" Yarım saat sonra oradayım. Gece ilerliyor, saatler saatleri kovalıyor, alkolün verdiği tarif edilmez keyif içtikçe artıyor ve konuyu açan cümle sonunda ağızdan çıkıyor: "Kimse farkında değil..!"
Arkadaşlarım
Kendime yeni bir mail adresi tesis ettim ve dün "Sevgili Arkadaşlar, Dostlar, Romalılar!" diye başlayan ilk mailimi yaklaşık elli kıymetli insana gönderdim. Maile gelen eğlenceli cevaplar, arayanlar, soranlar, kimilerinin beğenmediği -anlamaya değer bulmadığı- benim "ben" olmamda emekleri olanlar, uzun zamandır görüşülmeyen ama aklına, zekasına hep hayran olunan arkadaşların ağzım açık dinlediğim yeni projeleri ve aradaki tüm zaman boşluklarına rağmen hala karşılıklı olarak hepsini çok yakın hissetmek keyfime daha da keyif kattı.
Yukarıda bahsettiğim bu yeni mail adresim bir süreliğine kişisel iletişimim için öncelikli ve sürekli kontrol edeceğim hesabım olacak. Reklam ve spam mail trafiğinden özenle korumaya çalıştığım bu adresi öğrenmek isteyen ve öküzlük edip dünkü mail listesine dahil etmeyi atladığım dostlar şuraya hemen bir mail sallasınlar ki kendimi affettireyim : martinmystere@walla.com
Ve bu yazının da şarkısı kesinlikle budur zira Skoer'ün blogunda görüldüğü/dinlendiği anda benim yazımda da olsun hissi uyandırmıştır. Olmaz diye bişey yok işte bir yanım Motorhead diğer yanım Orhan Gencebay :)
Yukarıda bahsettiğim bu yeni mail adresim bir süreliğine kişisel iletişimim için öncelikli ve sürekli kontrol edeceğim hesabım olacak. Reklam ve spam mail trafiğinden özenle korumaya çalıştığım bu adresi öğrenmek isteyen ve öküzlük edip dünkü mail listesine dahil etmeyi atladığım dostlar şuraya hemen bir mail sallasınlar ki kendimi affettireyim : martinmystere@walla.com
Ve bu yazının da şarkısı kesinlikle budur zira Skoer'ün blogunda görüldüğü/dinlendiği anda benim yazımda da olsun hissi uyandırmıştır. Olmaz diye bişey yok işte bir yanım Motorhead diğer yanım Orhan Gencebay :)
9 Nisan 2007
:)
"E yuh yani bu kadar da ballı olunur mu?" diyen tüm arkadaşlarımı öperim, herşey şanslı gülümsememin sırrını keşfetmemle başladı :)
Bu yazının şarkısı kesinlikle budur:
Bu yazının şarkısı kesinlikle budur:
"Surfin' Bird" Carries Over Through The Next Scene...
RAFTERMAN photographs the action, his Nikon violently shaking.
The fire slackens.
Then it gets quiet.
All their senses alert, everyone watches the building, listening hard.
They reload.
As CRAZY EARL reloads he spots six V.C. dashing across the street fifty yards away.
They are out of sight in a second.
Having missed his first chance, CRAZY EARL gets set hoping for another.
Two more V.C. rush out into the open. He fires a long burst from his M-16 and they both go down.
CRAZY EARL turns to the squad with a big grin.
Music: "Surfin' Bird" by the Trashmen. This carries over through the next scene:
The fire slackens.
Then it gets quiet.
All their senses alert, everyone watches the building, listening hard.
They reload.
As CRAZY EARL reloads he spots six V.C. dashing across the street fifty yards away.
They are out of sight in a second.
Having missed his first chance, CRAZY EARL gets set hoping for another.
Two more V.C. rush out into the open. He fires a long burst from his M-16 and they both go down.
CRAZY EARL turns to the squad with a big grin.
Music: "Surfin' Bird" by the Trashmen. This carries over through the next scene:
Blog Arkadaşlarım
İnsan kendini yalnızca insanda tanır.*
Linkler listesi yeni takip etmeye başladığım blog arkadaşlarımın adresleri ile güncellendi. Söylecek sözleri, anlatacak yaşanmışlıkları olan, bilgilerini, tecrübelerini paylaşmak isteyen bu akıllı insanları yazmaya cesaret ettikleri için seviyorum. Farkettim ki konuşmak kolay ama günlerce, aylarca, yıllarca yazıp onları öncelikle kendinle paylaşmak zor. Zor çünkü bilgini, tecrübeni, yaşadıklarını, şaşkınlıklarını yıllar sonra okuyacağını bile bile kendine beğendirmek zor en başta... Yazmak öncelikle kendine karşı bir duruş sergileyebilmek gerektiriyor.
Bu yazıyı blog arkadaşlarımın son günlerde okuduğum şu keyifli yazıları üzerine yazdım:
- Born into Brothels, Betty Boop
- İnsan, Turuncu
- Mikrokredi, Deryik
- 13 Hafta ve 3 Gün Almanağı, Ahkam Kuşu
- "Ha Gayret Türkiye, DSP Geliyor!", A.Selim Tuncer
- Tutunamayanlar, Atilla Aktuna
- Cengiz Han ve Mirasçıları Sergisi, Tuğba Tarakçı
- Palto, Selçuk Balamir
- Ruhu Olan Başka Bir Araba Biliyor musunuz?, Filiz Kirazoğlu
- "Tanımadıklarınızla konuşmayın...", Cihan Salim
* Goethe. (Turuncu'nun "İnsan" başlıklı yazısını okuyunca...)
Linkler listesi yeni takip etmeye başladığım blog arkadaşlarımın adresleri ile güncellendi. Söylecek sözleri, anlatacak yaşanmışlıkları olan, bilgilerini, tecrübelerini paylaşmak isteyen bu akıllı insanları yazmaya cesaret ettikleri için seviyorum. Farkettim ki konuşmak kolay ama günlerce, aylarca, yıllarca yazıp onları öncelikle kendinle paylaşmak zor. Zor çünkü bilgini, tecrübeni, yaşadıklarını, şaşkınlıklarını yıllar sonra okuyacağını bile bile kendine beğendirmek zor en başta... Yazmak öncelikle kendine karşı bir duruş sergileyebilmek gerektiriyor.
Bu yazıyı blog arkadaşlarımın son günlerde okuduğum şu keyifli yazıları üzerine yazdım:
- Born into Brothels, Betty Boop
- İnsan, Turuncu
- Mikrokredi, Deryik
- 13 Hafta ve 3 Gün Almanağı, Ahkam Kuşu
- "Ha Gayret Türkiye, DSP Geliyor!", A.Selim Tuncer
- Tutunamayanlar, Atilla Aktuna
- Cengiz Han ve Mirasçıları Sergisi, Tuğba Tarakçı
- Palto, Selçuk Balamir
- Ruhu Olan Başka Bir Araba Biliyor musunuz?, Filiz Kirazoğlu
- "Tanımadıklarınızla konuşmayın...", Cihan Salim
* Goethe. (Turuncu'nun "İnsan" başlıklı yazısını okuyunca...)
Heroes | Novels
Heroes'u bölümlerle ilgili çizgi romanları okumadan seyretmek ayıp olur:
http://www.nbc.com/Heroes/novels/novels_library.shtml
8 Nisan 2007
T-Shirt Weather | The Lucksmiths
Hey Mike, you busy?
All this sunshine’s making me dizzy
Went outside, all my clothes dried
And if I’m babbling, please forgive me
But it’s the first hint of sunshine
For a week or so, I’d say
And I’m keeping well, I’m in good health
But I sneeze when I look into the sun today
There’s my bike looking dusty
The spokes are broken and rusty
But I’m happy to walk
I’m happy with anything today
‘Cause I’m out in the sunshine
While my friend’s at home asleep
I guess that’s just the downside
To the money he makes and the hours he keeps
And I say hey, it’s a beautiful day
And I’m starting to feel a lot better
So wake up, wake up
It’s T-shirt weather
Ba-ba-ba how could things be better?
This afternoon in the pub I met her
Maggie May on the juke-box
Hey, things are okay
“Just two things” she tells me,
“If you want to keep things friendly –
no beer for me, no peanuts, and I’ll be happy…
oh, and no football, well I guess that makes three”
It’s a beautiful day
And I’m starting to feel a lot better
So wake up, wake up
It’s T-shirt weather
It’s T-shirt weather
All this sunshine’s making me dizzy
Went outside, all my clothes dried
And if I’m babbling, please forgive me
But it’s the first hint of sunshine
For a week or so, I’d say
And I’m keeping well, I’m in good health
But I sneeze when I look into the sun today
There’s my bike looking dusty
The spokes are broken and rusty
But I’m happy to walk
I’m happy with anything today
‘Cause I’m out in the sunshine
While my friend’s at home asleep
I guess that’s just the downside
To the money he makes and the hours he keeps
And I say hey, it’s a beautiful day
And I’m starting to feel a lot better
So wake up, wake up
It’s T-shirt weather
Ba-ba-ba how could things be better?
This afternoon in the pub I met her
Maggie May on the juke-box
Hey, things are okay
“Just two things” she tells me,
“If you want to keep things friendly –
no beer for me, no peanuts, and I’ll be happy…
oh, and no football, well I guess that makes three”
It’s a beautiful day
And I’m starting to feel a lot better
So wake up, wake up
It’s T-shirt weather
It’s T-shirt weather
6 Nisan 2007
Eyvah Mucit Oldum..! *
Anlatmaya çalıştığım şey buydu, olan oldu ve cin şişeden çıktı artık: "Abbas Güçlü ile Bizim Mucitler"
İlgililerin başvuru formu linkinden ulaşacakları başvuru koşullarını dikkatle okuyacağını düşünüyorum.
* Alternatif başlık : "Anneme mucit olduğumu söylemeyin, O beni genelevde piyanist sanıyor."
İlgililerin başvuru formu linkinden ulaşacakları başvuru koşullarını dikkatle okuyacağını düşünüyorum.
* Alternatif başlık : "Anneme mucit olduğumu söylemeyin, O beni genelevde piyanist sanıyor."
5 Nisan 2007
4 Nisan 2007
Akıllı.TV
Digiturk 98. kanalda Akıllı.TV adlı yeni bir kanal yayınlanmaya başladı. Bir süre önce sektöre özel sitelerden başlayarak tanıtımı yapılan Akıllı.TV, enteresan bir konseptle çıkıyor karşımıza: Eşe dosta seyrettirmek istediğiniz herhangi bir videonuz varsa bunu ücreti karşılığında Akıllı.TV'de istediğiniz saatte yayınlatabiliyorsunuz! Bununla da kalmıyor, Akıllı TV'nin web sitesi, tıpkı YouTube ve benzeri -en azından benim bildiğim- onlarca site gibi web üzerinden istediğiniz videoları upload etme, izleme ve paylaşma imkanını ücretsiz sunuyor ama bir farkla: Akıllı.TV belirli izleme sayılarına ulaşan videolara telif ücreti ödemeyi vadediyor.
Web sitesi tarafında sorun yok zaten uzun zamandır uygulanan bir yöntemi geliştirmiş Akıllı.TV'nin kurucuları ama televizyon yayını tarafında farklı birşey deniyorlar ve pratiğe döküldüğünde nasıl sonuç alınacağını çok merak ediyorum. İnsanlar videolarını offline medialara (CD,DVD) kaydedip tanıdıklarına göndermek ya da YouTube benzeri siteler üzerinden paylaşmak yerine üzerine para verip uydu üzerinden yayın yapan bir kanaldan hem de belli bir saatte izlemek isterler mi bilemiyorum..? İçerik internete kayıyor, televizyon da kendisini bir üst basamağa (HD - High Definition) çekerek kendi pazarını koruyor derken Akıllı.TV üzerinde detaylı düşünülmüş bir projeden çok deneysel bir çaba, ya tutarsa yatırımına benziyor.
Sonucu her ne olursa olsun, geleceğin görsel-işitsel medyasını içerik şekillendirecek, aradaki taşıyıcı/iletici katmanlar (Internet, TV, telefon) gitgide çeşitlenecek ve kullanıcı için görünmez(önemsiz) olacaklar çünkü insanlar istedikleri içeriğe ihtiyaç duydukları her anda ulaşmak isteyecekler.
Akıllı TV web sitesine bu linkten ulaşılabilir.
Web sitesi tarafında sorun yok zaten uzun zamandır uygulanan bir yöntemi geliştirmiş Akıllı.TV'nin kurucuları ama televizyon yayını tarafında farklı birşey deniyorlar ve pratiğe döküldüğünde nasıl sonuç alınacağını çok merak ediyorum. İnsanlar videolarını offline medialara (CD,DVD) kaydedip tanıdıklarına göndermek ya da YouTube benzeri siteler üzerinden paylaşmak yerine üzerine para verip uydu üzerinden yayın yapan bir kanaldan hem de belli bir saatte izlemek isterler mi bilemiyorum..? İçerik internete kayıyor, televizyon da kendisini bir üst basamağa (HD - High Definition) çekerek kendi pazarını koruyor derken Akıllı.TV üzerinde detaylı düşünülmüş bir projeden çok deneysel bir çaba, ya tutarsa yatırımına benziyor.
Sonucu her ne olursa olsun, geleceğin görsel-işitsel medyasını içerik şekillendirecek, aradaki taşıyıcı/iletici katmanlar (Internet, TV, telefon) gitgide çeşitlenecek ve kullanıcı için görünmez(önemsiz) olacaklar çünkü insanlar istedikleri içeriğe ihtiyaç duydukları her anda ulaşmak isteyecekler.
Akıllı TV web sitesine bu linkten ulaşılabilir.
Call That Humiliation?
İran'ın karasularında ele geçirdiği İngiliz askerler hadisesi, Irak işgalinde yeni bir dönemece ulaşıldığını düşündürttü bana. Yerli, yabancı haber televizyonları ve gazetelerden takip etmeye ve nelere yol açacağını anlamaya çalıştığım bu olaya en farklı -ve en nüktedan- bakış açısı -yine- bir İngiliz yazardan geldi;
"I share the outrage expressed in the British press over the treatment of our naval personnel accused by Iran of illegally entering their waters. It is a disgrace. We would never dream of treating captives like this - allowing them to smoke cigarettes, for example, even though it has been proven that smoking kills. And as for compelling poor servicewoman Faye Turney to wear a black headscarf, and then allowing the picture to be posted around the world - have the Iranians no concept of civilised behaviour? For God's sake, what's wrong with putting a bag over her head? That's what we do with the Muslims we capture: we put bags over their heads, so it's hard to breathe. Then it's perfectly acceptable to take photographs of them and circulate them to the press because the captives can't be recognised and humiliated in the way these unfortunate British service people are..."
Terry Jones'un The Guardian'da 31 Mart'ta yayınlanan "Call that humiliation?" başlıklı yazısının tamamına bu linkten ulaşılabilir.
* Fotoğraf : A new picture published in Iran of the captured British military crew. BBC News 24/PA.
Saturno Contro - Devam...
Akşam Gazetesi yazarlarından Aycan Saroğlu, Saturno Contro ile ilgili bir yazı yazmış;
"...Filmde, kahraman şöyle diyordu: ‘Her şeyin daima böyle kalmasını isterdim, daima diye bir şey olmadığını bilerek.’ Daima yok. Biz plan yaparız, hayat istediğini yapar. Elimizde olan tek şey, şimdiki an. Dünya uçucu ve bilinemez. Bunu derinden hissedenler daha az kibre kapılır, daha çok sevmeye çalışır. Hissetmeyenlerse daha çok kalp kırar, zamana yazık eder!..."
Yazının tamamı bu linkten okunabilir.
"...Filmde, kahraman şöyle diyordu: ‘Her şeyin daima böyle kalmasını isterdim, daima diye bir şey olmadığını bilerek.’ Daima yok. Biz plan yaparız, hayat istediğini yapar. Elimizde olan tek şey, şimdiki an. Dünya uçucu ve bilinemez. Bunu derinden hissedenler daha az kibre kapılır, daha çok sevmeye çalışır. Hissetmeyenlerse daha çok kalp kırar, zamana yazık eder!..."
Yazının tamamı bu linkten okunabilir.
Alkhoğğl Var mı?
Saatler gece yarısını bir hayli geçmiştir. Martin Mystere hızla yol aldığı caddenin ufkunda ışıl ışıl yanıp sönen polis araçlarının ışıklarını görünce "Buraya kadarmış demek ki..." diye düşünür ve görevli polisin işaretine uyarak sağa çeker.
Polise ruhsat ve ehliyeti uzattıktan sonra ölümcül soru gecikmez:
- Alkhoğğl var mı Martin Beyyyyğ?
Martin Mystere Sayın Ejder Hanım'la içtiği litrelerce biranın nefesini arabanın camından göğe doğru savurarak şöyle cevap verir:
- Yok ağğğğğbi, ne alkolü..?
Cevap kısa ve nettir:
- Devam ediyoruz Martin Beyyyyğ, iyi akşamlarrrrrr!
Martin Mystere, alkol içmemiş insan görüntüsü vermek için sakince ruhsat ve ehliyeti alır yine sakince yerlerine koyar ve çevirme mahallinden ayrılır. Yüzünde şanslı gülümsemesi vardır...
Polise ruhsat ve ehliyeti uzattıktan sonra ölümcül soru gecikmez:
- Alkhoğğl var mı Martin Beyyyyğ?
Martin Mystere Sayın Ejder Hanım'la içtiği litrelerce biranın nefesini arabanın camından göğe doğru savurarak şöyle cevap verir:
- Yok ağğğğğbi, ne alkolü..?
Cevap kısa ve nettir:
- Devam ediyoruz Martin Beyyyyğ, iyi akşamlarrrrrr!
Martin Mystere, alkol içmemiş insan görüntüsü vermek için sakince ruhsat ve ehliyeti alır yine sakince yerlerine koyar ve çevirme mahallinden ayrılır. Yüzünde şanslı gülümsemesi vardır...
3 Nisan 2007
Blind Melon - No Rain
Alıcıların ayarlarıyla oynamıyoruz zira Radio Blog'da bir arıza var çözülünce şarkıyı koyacağız buraya. O zamana kadar zihnimizde e-neceflimaşrapa ya da üç boyutlu necefli maşrapa hologramı canlandırıyoruz.
Tam Macera Çıktı!
Merakla beklediğim çizgi roman dergisi Tam Macera'dan bu yazımda bahsetmiştim. Bugün derginin yazarlarından Özgür Kurtuluş'tan güzel haber geldi; Dergi çıktı! Bu aşamada bize düşen dergiyi sadece kendimiz için alıp okumak değil, aynı zamanda onu yaşatmak. Yani işin özü şu, eşe dosta haber verin herkes Tam Macera alsın düzenli olarak okusun ki bu dergi yaşasın yeni dergiler de çıksın hatta...
http://www.tammacera.com
Dergiyi desteklemek için Özgür Kurtuluş'un bugün gönderdiği harika banner'ları sitenize koyabilir, arkadaşlarınıza gönderebilirsiniz:
http://www.yalanmakinesi.com/tammacera_120.300.swf
http://www.yalanmakinesi.com/tammacera_250.250.swf
http://www.yalanmakinesi.com/tammacera_468.60.swf
Paleo-future - Hiç olmamış geleceğe bakış
Doğuştan futurist Ogo, Matt'in "Paleo-Future, A look into the future that never was." adlı blogunu tanıtıyor son yazısında. İlgililer için keyifle okunacak yazılar var;
Paleo-future - Hiç olmamış geleceğe bakış
İçerden
Yıllardır o kocaman binayı dışarıdan görürüm ve arabada kırmızı ışıkta beklerken, karşısındaki kaldırımda yürürken, dolmuşla önünden geçerken seyrederim. İlk defa içerden dışarıyı gördüm bugün, karşı kaldırımda yürüyenlerden birisinin ben olduğumu hayal ettim camdan bakarken...
İkram edilen çayı içerken büyük ve eski ahşap doğramaları pencerelere, acaba bina ile yaşıt mı diye düşündürten sağda solda kalmış eşyalara, duvar saatlerine bakarken yokluktan bir ülke ve bu şehri kurdurtan hayalleri olan adamları düşündüm.
Dışarı çıktığımda, kurduğum hayalleri içtiğim çay ve yanındaki keyifli sohbetle birlikte içerde bırakmıştım zira hayallerimi dışarı çıkarırsam üzerinden her an bir köprülü kavşak geçebilir diye korktum...
İkram edilen çayı içerken büyük ve eski ahşap doğramaları pencerelere, acaba bina ile yaşıt mı diye düşündürten sağda solda kalmış eşyalara, duvar saatlerine bakarken yokluktan bir ülke ve bu şehri kurdurtan hayalleri olan adamları düşündüm.
Dışarı çıktığımda, kurduğum hayalleri içtiğim çay ve yanındaki keyifli sohbetle birlikte içerde bırakmıştım zira hayallerimi dışarı çıkarırsam üzerinden her an bir köprülü kavşak geçebilir diye korktum...
Yeni Gün
Bak buraya yazıyorum, "Doğru İnsan" olduğumu söyleyen sensin, ben sadece "Yeni Bir Gün" başladı dedim :) Nisan ayının üçüncü günü, sene ikibinyedi. Yıllar sonra okuyunca tebessüm edersin :)
2 Nisan 2007
1 Nisan 2007
Saturno Contro
Ferzan Özpetek'in son filmi Saturno Contro'yu (Türkiye'de vizyona gireceği ismi ile "Bir Ömür Yetmez") seyretmeden önce okuduğum eleştiriler ve izleyici yorumlarından film hakkında ön bilgi edinmiştim ama oldukça da kafam karışmıştı açıkçası. Zira, eleştiriler ve yorumlar "Çok iyi bir film, Ferzan Özpetek tarzı devam ediyor" ile "Tüm oyuncular üzerlerine düşeni yapmışlar ama Ferzan Özpetek bir türlü söylemek istediğini söyleyememiş" aralığında gidip geliyordu.
Öncesinde okuduğum bu eleştiri ve yorumlardan mı etkilendim bilmiyorum ama galiba ben tam arada kaldım ve sanırım filmi tekrar izleyeceğim.
Öte yandan filmin müzikleri için söylenebilecek tek şey mükemmel oldukları... Görüntü ve müziğin filmin birbirlerine eşlik eden ve tamamlayan öğeleri olduğuna inanmama, bende iz bırakan film müziklerini duyduğum zaman hemen o müziklerin çaldığı sahneler gözümün önüne gelmesine rağmen bu sefer müzikleri ayırıyorum ve on puan veriyorum. Filme düşen ise kendisini bana tekrar izletmek bu noktadan sonra...
Öncesinde okuduğum bu eleştiri ve yorumlardan mı etkilendim bilmiyorum ama galiba ben tam arada kaldım ve sanırım filmi tekrar izleyeceğim.
Öte yandan filmin müzikleri için söylenebilecek tek şey mükemmel oldukları... Görüntü ve müziğin filmin birbirlerine eşlik eden ve tamamlayan öğeleri olduğuna inanmama, bende iz bırakan film müziklerini duyduğum zaman hemen o müziklerin çaldığı sahneler gözümün önüne gelmesine rağmen bu sefer müzikleri ayırıyorum ve on puan veriyorum. Filme düşen ise kendisini bana tekrar izletmek bu noktadan sonra...
The Decemberists
"Ted Mosby, The Architect" başlığı ile yazdığım yazıma, gcg'den gelen bir yorum üzerine The Decemberists'in bir şarkısını daha buraya eklemeye karar verdim. Tıpkı az önce bahsettiğim yazıma eklediğim "Here I Dreamt I Was an Architect" adlı şarkıda olduğu gibi grubun diğer şarkıları da insanı dikkatle dinlemeye sevkediyor. Grup ile ilgili daha fazla bilgi almak isteyenler resmi web sitesine ya da bu linke göz atabilir.
İşte grubun bahsettiğim diğer şarkısı "Engine Driver";
Taş atıp da kolum mu yorulacak diyerek "Here I Dreamt I Was an Architect"i de tekrar ekliyorum;
iGolf
Volkswagen yine yaptı yapacağını; iGolf.
Pek çok otomobil üreticisi yeni modellerine iPod dock koymaya başladılar, hepimizin malumudur sanırım. Ama dedim ya Volkswagen yine yaptı yapacağını, İspanya'dan başlayarak piyasaya süreceği yeni Golf modeline "iGolf" adını vermiş ve Apple ile birlikte bir tanıtım kampanyası başlatmışlar. Böylece iPod'un tariflediği hayat tarzı artık bir otomobile de yansımış oluyor, -ben dahil- birçok insanın iGolf sahibi olmak için sıraya gireceğine eminim...
Deneme
Office 2007 ile yazabiliyor muyum acaba, yani yazdıklarımı yayınlayabiliyor muyum gerçekten de..? Deneme... Deneme... Pıhhh... Pıhhh... Sesi geliyor mu..? Mesela türkçe karakterlerde sorun olur mu; ıİÜüĞğŞşÇçÖö
Mystery of The Great Pyramid
Mısır piramitlerinin sırrı çözüldü, uzaylılar değilmiş yahu yapanlar şeklindeki geyiklerin ötesinde bilimsel (ya da yarı-bilimsel) online-3D canlandırmanın iyi bir örneği var aşağıdaki sitede. Özellikle mimar Jean-Pierre Houdin'in 3D modelinin de anlatıma dahil olduğu kısımlar pek eğlenceli... "The Theory" bölümünü izledikten sonra "Free Navigation" bölümüne de göz atmanızı tavsiye ederim, internetin kendi dilini -anlatım ve etkileşim tekniklerini- geliştirmeye devam ettiğini görmek için iyi bir fırsat.
http://khufu.3ds.com/introduction/revealed/
http://khufu.3ds.com/introduction/revealed/
Bilmek...
"Ben kravat takmamayı biliyorum. Kitap yazmayı da. Emir almamayı da. Çok sevgili sahibi olmayı da. Aldığım kararlardan dolayı herkesin bana sırtını döndüğü, kimsenin selam vermediği günleri de biliyorum. Ben dostsuz ve arkadaşsız kalmayı da biliyorum. Ben çevremde kimse olmasa da, sıfırdan başlamayı biliyorum.
...
Ben hayatın aslında ne kadar güzel ve keyifli olduğunu da biliyorum. Ben aşık olmayı biliyorum."
(Bir röportajdan cımbız ile alıntılar)
...
Ben hayatın aslında ne kadar güzel ve keyifli olduğunu da biliyorum. Ben aşık olmayı biliyorum."
(Bir röportajdan cımbız ile alıntılar)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)