28 Mart 2007

Kökler

Annem telefonu kapattıktan sonra bana dönüp "Pembe Teyzen sana baklava yapmış, gelip alsın diyor" dediğinde anlamsız anlamsız baktım önce suratına... Meğer Pembe Teyze hayatımdaki tuhaf ve zamansız değişikliği duymuş -belli ki annemden öğrenmiş- ve beni neşelendirmek için -sevdiğimi tahmin edip- bana kocaman bir tepsi baklava yapmış...

Tarif edilemez bir acının yıllar önce yollarını kesiştirdiği Pembe Teyze'nin ailesi ve bizim aile arasında sessiz ve uzaktan bir yakınlık vardır ama bunu tarif etmeye kelimeler yetmez -en azından benim kelimelerim yetmez...

Arabaya atladığım gibi şehrin -şirin mi şirin- gecekondu evleriyle kaplı tepelerin hemen ardında bittiği yerdeki evine gittim Pembe Teyze'nin. Kalın siyah kaşlı, yanık ve tombul suratlı, başında hep yazma ya da tülbent bağlı ve hep güler yüzlü bu Anadolu kadını, soğuk havada hiç üşenmemiş gelini ve torunu ile evin önüne çoktan çıkmış beni bekliyorlardı vardığımda... Arabadan inip elini öperken ne diyeceğimi bilemedim -zira çok tuhaftı hissettiklerim- "Pembe Teyze niye zahmet ettin, nasıl kıymetli bu yaptığın bilemezsin, ne kadar düşüncelisin" şeklinde birşeyler geveledim. Sırtıma yavaşça vurarak "Sen de benim oğlum sayılırsın, Ramazan Amca'nın da selamı var" dedi. Adını hala bilmiyorum, sormayı akıl edemedim- gelininin elindeki tepsiye bakınca inanamadım, kocaman bir tepsi içerisinde özenle geometrik bir çiçeğin yaparakları gibi kesilmiş ve nar gibi kızarmış baklavayı sadece beni keyiflendirmek, neşelendirmek için yapmıştı. Bir insan nasıl bu kadar içten olabilir, sevgisini nasıl bu kadar içten gösterebilir diye düşündüm. Düşünsenize birkaç ayda bir gördüğünüz, gelip sadece elinizi öpen ve hatırınızı soran bir aile dostunuzun oğluna sadece yüzü gülsün diye durup dururken en kıymetli hediyenizi, el emeğinizi sunuyorsunuz hiçbirşey beklemeden. Başka birinin yüzünün güldürmeyi kendinize vazife ediniyorsunuz, durup dururken...

Elini tekrar öpüp Pembe Teyze'nin yanından ayrılırken arabanın bagajına özenle yerleştirdiğim baklava tepsisini, Pembe Teyze'yi, ailemi, arkadaşlarımı, geçmişimi, ait olduğum dünyayı/dünyaları düşündüm. Kendimi kocaman ve kökleri uzaklara uzanan bir ağaç gibi hissettim, kendi kendime gülümsedim...

...

Bu sefer çalan telefondaki ses, her duyulduğunda enerjisiyle insanı mutlu eden en sevilen arkadaşlardan birisinin sesiydi, "İşin yoksa atla gel kahve yapayım sana" diyordu. Bu davetlerde kahvenin yanında keyifli vakit geçirmek garanti olduğundan birkaç saat sonra oradaydım. Gördüğüm güler yüzler, kendimi daha da iyi hissettirdi. Sıcak karşılamanın hemen ardından birdenbire ortaya çıkarıp verdiği hediyeyi görünce gözlerime inanamadım. "Çok istediğini biliyordum" dedi verirken, "Herşey bir yana buna çok üzülmüştüm" diye anlatmıştım laf arasında, en sevilen arkadaş dedim ya daha fazla söze gerek yok, ben anlatırken kaydetmiş ve haftasonu için gittiği o şehirde görünce beni hatırlamış, alıp getirmiş çok sevineceğimi bilerek...

Bir günde bu iki sürprizi haketmek için ne yaptım acaba diye düşündüm oradan ayrılırken, arabanın aynasında göz ucuyla yüzümdeki gülümsemeyi yakaladım yine. Kendimi yine kocaman ve uzaklara uzanan kökleri olan bir ağaç gibi hissettim, zaten gülümsüyordum...


Hiç yorum yok: